Her işin başı İYİLİK…

Dünyamızı saran virüs, iş dünyasına farklı şeyler düşündürmeye başladı. Öncelikler farklılaştı, eski kavramlar, inanışlar, anlayışlar, davranışlar, araçlar ve gereçler aniden değişti. Değişen sadece kavramlar olmadı. Asıl değişen İNSAN oldu, biz olduk. Zihnimizde değişiklik yaşadık. Bu değişiklik ise işlerimizde dönüşüm yaşattı. Öncelikler değişti. Bu dönemde bazı kişiler şanslı olurken, bazı kişiler şanssız oldular, farklı çarpanlarla uğraştılar. İş hayatına gelindiğinde her ne kadar “dayanışma” kelime olarak duvarda asılı olsa da kapıların arkasında herkes kendi katmanlı sorunlarıyla uğraştı. Kimi geçim, kimi borç, kimi istihdam, kimi ise fazla mesai ve farklı çalışma ortamları sorunu yaşadı. 80 milyon Türkiye’nin ortalamasına baktığımızda virüsün haneye etkisi yüksek oldu.

Ama bir iyi nokta var ki, ortalama olarak İYİLİK kavramı daha çok gündemimize girdi. İyilik kavramının, bireyler için önemi, toplumlar için önemi daha çok konuşulur oldu. Aslında bizim önce bireysel olarak İYİ İNSAN olmamız gerekmez miydi? Ne oldu da biz kalbimizdeki iyiliğin üstüne bulutu yerleştirdik, hatta bazen kendimiz bile göremez olduk.

Ben iyi insanım!

Niye birini tarif ederken “iyi insan” hatta “çok iyi insan” vurgusu yapıyoruz. Birey olarak zaten iyi insan olmamız gerekmiyor mu? Biz doğarken kalbimize yerleşen iyilik ateşi ile doğuyoruz. Peki, o zaman iyilik alevini sürekli bir damla su ile söndürme telaşımız niye…

Ben iyilik kavramının öncelikle genlerle geldiğini düşünürüm. Aile ile şekilleniyor, eğitim ile gelişiyor, çevre, yaşam ve iş hayatı ile dönüşüyor.

İşte ne oluyorsa bu dönüşüm aşamasında kavramın içi uygulamadaki bakışlara göre zedeleniyor, yorumlanıyor, farklılaşıyor, değişime uğruyor, çatlaklar oluşuyor, kırılıyor, “ben böyle düşünüyorum” deniliyor ve hatta unutuluyor.

Bu değişimler, özel yaşamda biraz daha hafif atlatılsa da çalışma hayatında çok daha sert açılımları bulunuyor.

Çalışma hayatının acımasız hırsları ve yönetim şekilleri, kişisel davranışlar, “ben” kavramı üzerine düşünmek, “evde başka, işyerinde başka” insan modelleri, iyilik kavramını zaten sorgulatır olmuştu.

Bireyin “iyi insan” kavramından uzaklaştığı yerde, iyi toplumu oluşturmak da çok daha zor bir durum.

İş hayatı da bundan farklı değil elbette. Bireyin iyi olması gerekir ki, çalışan da, yönetici de, patron da iyilik kavramını etrafına yaysın ve toplumu zenginleştirsin.

COVID-19 sonrası bol miktarda söylemlerde iyilik kavramı yer alıyor. İyilikten bahsetmeyen lider neredeyse kalmadı. Ne kadarı gerçek bunun? Söylerken kolay olan kelimenin altını dolduracak ne veya neler yaptık bugüne kadar?

Değerler, etik, hak, hukuk, saygı, sevgi, hoşgörü, empati vb. kavramlara ve “biz” düşüncesine sahip olmak çok önemli

Hepimiz iyi insan olduğumuzu düşünüyoruz. Nasıl ayrışacağız. Ben iyi insanım demekle iyi insan oluyor muyuz? Kötü olan neden hep başkaları oluyor hiç düşünüyor muyuz?

İyi insan olabilmek biraz özen istiyor. Genlerle, aileyle, eğitimle, çevreyle, iş hayatı ile edindiklerimizi süzüp kendimizle içselleştirmek bize kalıyor. Bu noktada da bazı kavramlar önem taşıyor.

Değerler, etik, hak, hukuk, saygı, sevgi, hoşgörü, empati vb. kavramlara ve “Biz” düşüncesine sarılmak çok önemli. Doğan her çocuk iyi insan olarak doğuyor, ancak gelişim sürecinde toplum içinde bu kavramların yanlış yönde uygulanması yapıyı değiştiriyor. Bazı kavramlarda bireysel sınırlarımızı bilmek her zaman önemli. Aksi takdirde başkasının sınırlarına taşıyoruz ve verdiğimiz zarar her uygulamayı karıştırıyor.

Kurumların da bireylerden oluştuğunu düşündüğümüzde aynı kavramların iş hayatında yerleşmesi ve uygulanması da elzem. Kurumlarda değerlere dayanmayan, hak, hukuk ve liyakat içermeyen, sevgi, saygı, hoşgörü ve empati ile beslenmeyen ve içselleştirilmeyen kavramlar ve İYİLİK uygulamaları, adeta taklit markalı ürün kullanmaya benziyor.  En ufak bir risk ve krizi maalesef kaldıramıyor.

Dünyanın geleceğini düşünmek, kurumun stratejik iş planında yer almalı

Dünyanın geleceğini düşünmenin, insana ve topluma bir fayda sağlayabilmenin, kurumun stratejik yönetim planında yer alması gerektiğini bilmeliyiz. Kurumlardaki ekipler olarak başkasına yarar sağlamanın getireceği huzuru ve mutluluğu birlikte tatmalıyız. Gönüllülük kavramını kurumlara iyi yerleştirmeliyiz.

İyilik kavramının gelişmesinde eğitimin önemi çok büyük. Nesiller boyunca eğitim çok önem taşıyor. Çocukluktan üniversiteye kadar geçen süreçte nesiller eğitimle çok desteklenmeli, temel kavramlar yerleştirilmeli. Ancak temel kavramları iyi bilen bu nesillerle iş hayatında iyilik kavramlarını içselleştirebiliriz.

İyiliğin bulaşıcı yönünü keşfetmenin tam da zamanı.

Hep birlikte el ele tutuşarak…

Kalbimizdeki iyiliğin üstündeki bulutu kaldırarak…

Ama gerçekten isteyerek, hissederek ve elimizi taşın altına koyarak…

Hep birlikte mutlu olmanın kıymetini bilerek…

Kurumlarımızı geleceğe hazırlamak, tüm yönetim kademelerinde oturanların hem görevi ve hem de sorumluluğu…

*Kaynakça: https://www.dunya.com/kose-yazisi/her-isin-basi-iyilik/611187

Bir cevap yazın