Kişisel Markanız mı önemli, yoksa Kurumsal Markanız mı?

Markalaşma, kurumlardan ve tüketim mallarından daha gerçek bir kavram. Kim olduğunuzu net olarak söylemeniz, kendinizi sunuş biçiminiz, kariyerinizi farklı yönetmeniz, size ve kurumunuza bakışı değiştirir

Biraz işi düşünmeyi bırakın, zihninizi boşaltın ve arkanıza yaslanın. Marka deyince aklınıza sadece kuruluş, ürün vs. gelmesin. Biraz da bireyleri düşünün, etrafınıza bakın, kendinizi düşünün, yöneticileri, sanatçıları, devlet adamlarını inceleyin.

Son zamanlarda kimlerle tanıştığınızı hatırlıyor musunuz? O kişi ile ilgili ilk düşünceniz neydi? Karşınızdaki kişi neşeli miydi? Güler yüzlü müydü? Hoş sohbet miydi? İyi görünümlü müydü? Görgülü müydü? Ya da aykırı, anlaşılmaz veya kaba mıydı?

Her zaman ilk etkiler önemli ve resmi doğru tasvir etmek, sizi birçok şekilde etkileyebilir, özellikle de kariyerinizi. Bazı bireyler, başkalarıyla görüşmelerinde kusursuz görüntü çizmek adına kendilerini küçük düşürürler. Aslında bilmeleri gerekir ki, yapay imaj tasarlamak iyi bir fikir değildir ve amaç olmamalıdır. Özellikle uzun vadeli düşünüldüğünde sürdürülmesi gereken bir davranış olamaz. İlk izlenimin karakterinizle uyumlu olması, kişisel markanızı tasvir etmesi açısından önem taşıyor.

Kişisel markasını yönetemeyen yönetici, kurumsal markasını yönetmekte zorlanır

Markalaşma çalışmaları, son yıllarda organizasyonel yapıların tamamlayıcı bir parçası oldu. Kuruluşların, tanınırlığı aşamasında da markalaşma çok önemli bir paya sahip.

Bireysel markalaşmada da durum farklı değil, insanların bizi algılamasını, hissetmesini yönetebilmemiz gerekiyor. Bireysel markanın önemi artık anlaşılmış durumda. Profesyonel olarak düşünürsek, markalaşmanın sadece kurumla ilgili olmadığını görmeliyiz. Her birey kendi imajını ve şöhretini oluşturur ve muhafaza eder. Ve her bireyin başına istemediği olaylar da gelebilir, bu durumda da markasını yönetmeyi bilmelidir.

Hepimiz markayız

Her ne kadar herkes hayattan ne istediğini bilmese de, çoğu kişi nasıl algılanmak istediğini biliyor, örneğin: neşeli, profesyonel veya güvenilir gibi. Aslında verilmek istenen imaj her zaman kişinin gerçek özelliklerini göstermelidir. Orijinal bir marka oluşturmak amacıyla çaba göstermek gerekiyor. Yani gerçek yetenekleri ve değerleri gözden geçirmek, markalaşmanın direk olarak kişiliğinizle ilgili olduğu ve hayatta kişisel hedefleriniz olduğu gibi.

Markalaşma küresel bir olay mıdır?

Markalaşmanın önemli olduğunu biliyoruz, ama markalaşma bütün dünyada aynı şekilde elbette tanımlanmıyor. Bu nedenle halkla ilişkilerin ve bireysel markalaşmanın uygulamaları da aynı şekilde gerçekleşmiyor. Ama farklılıklar da beklenenin çok altında.

Kişisel markanın görüntülerinin toplamı, kişinin karakterini oluşturur. Bu imajlar bireyin kişisel performansı ve davranışlarını, kişinin iletişim yolunu ve farklı durumlardaki tepkilerini ifade eder.

Kişisel markanız nedir?

Markanız sizin hakkınızda ne söylüyor?

Kültürün markayla doğrudan ilgili olduğunu düşünüyor musunuz?

Markaların, vaatler ve insanların hareketleri ile yaratılıp korunduğuna dair birçok kanıt var. Sınırlar arası marka oluşturma çalışmaları yapıyorsanız, küresel ve yerel bakışları planlamak ve bunları ortaya çıkartacak mesajları hazırlamaktaki hassasiyet sizin için önem taşır. İster yaratma modunda ister koruma modunda olsunlar, hepsi markanın esas özelliklerini biliyorlar ve onlara yakın kalıyorlar.

Dünya ve Türkiye için en önemli ve güncel marka krizi Toyota’da. Toyota dünya başkanı bu süreçte hem kişisel markasını hem de kurumsal markasını yönetme sancısı içinde. Elbette geleceğe dönük çalışmaları, kişisel markasını ve kurumsal markasını bu krizden kurtarmak için yapacaklarını dünya ilgiyle takip edecek. Bir de bunu dünya çapında düşündüğümüzde büyüklüğünü ve önemini daha da iyi kavrayacağız. Bakalım Toyota dünya bazında bu başarıyı sergileyecek mi?

Toyota gibi bir markadan elbette sorunu inkar etmesi beklenmez, en azından sorunu tüketicinin tespit ederek dile getirmesinden önce ar-ge çalışmalarıyla tespit edilmesi önemliydi. Marka vaadi ile ters düşecek marka yönetimi, global markaların tercih etmeyecekleri bir yol. Krizde en çok zararı marka görüyor, toparlanması da zaman alıyor, en büyük sermayesi ve destekçisi ise tüketiciler ve çalışanlar. Sahip çıkmayı ve değerini bilmeli…

Markayı nasıl koruyacağız ?

İyi gözlemleyin ve hızlı hareket edin: Problemlerden erken uyarı almak için bütün araştırmaları kullanın, tüketicileri iyi dinleyin ve senaryo planlaması yaparak cevabınızı hızlandırın. Hukuki olarak neyin yapılıp neyin yapılmayacağını öğrenin.

Karlılığı değil Markayı düşünün: Ciro kaybetmek, iyi bilinirliğin değerinin yanında hiçbir şey. Ciroyu değil markayı düşünün.

Seslerin yankısını dinleyin: Durun ve bir ülkede yaptığınız hareketin başka bir ülkede nasıl bir düşünce oluşturduğunu düşünün.

Çalışanlarınızla konuşun: Çalışanlarınız yönetimden çok daha fazla markanızı korur. Global pazarlarda, ne olduğunu bilmelerine izin verin, doğru bilgi akışını sağlayın ve güncel tutun.

Tüketicilerinizi dinleyin : Tüketicileriniz, sizin markanızı yaşatacak kitledir. Açık ve dürüst davranarak güvenlerini kaybetmemeye çalışın.

Her yönetici öncelikle kişisel markasını yönetmelidir

Kişisel markasını yönetemeyen yönetici, kurumsal markasını yönetmekte elbette zorlanır. Kuruluşlar yöneticilerin itibarıyla değer kazanırlar.

İster kişisel ister kurumsal marka olsun, markaya gereken önem verilmezse, çok daha üzücü durumlarla karşılaşabilirsiniz. Yönetici olarak, bütçeleri, üretimi, satışları, karlılığı, çalışanları yönetmek kadar, markayı da yönetme sorumluluğunuz bulunuyor. Yani marka yönetimi, kuruluşlar için zorunlu bir yönetim fonksiyonu. Ancak işin sırrı, açık, doğru, gerçek ve inandırıcı vaad ve bilgilerle markayı yönetmekte. Aksi takdirde başarısız bir yönetim ve başarısız bir yöneticilik gündeme gelir.

Kendinize haksızlık etmeyin, kendinizi önemseyin, kendi markanızı ve kuruluş markanızı yönetmeye özen gösterin. Bol şanslar…

Bir cevap yazın